Kategori: CEZA HUKUKU

DOLANDIRICILIK SUÇUNDA HİLE

Hile, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde; “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika” (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s.891) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; “Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez” biçiminde tanımlanmıştır. Öğretide de hile ile ilgili olarak; “Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir” (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453), “Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir” (Nur Centel/Hamide Z./Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2.Bası, Cilt I. s. 456) biçiminde tanımlara yer verilmiştir. Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler gözönünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkanlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir. Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: “Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir” (Veli Özer Özbek/ Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2012, Seçkin Yayınevi, 4. bası s.650), “Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır” (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler 6. Baskı, s.343), “Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir” (Nur Centel/ Hamide Z./Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. Bası, Cilt I. s.462) Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı ve bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği yolunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.

Son olarak eklemek isteriz ki hilenin daha çok icrai hareketle gerçekleştirildiğini söylemek de yanlış olmaz. Gerçekten de, karşımıza çıkan olaylara baktığımızda, dolandırıcılık suçunun daha çok icrai hareketlerle işlendiğini görüyoruz. Çünkü, mağdurun aldatılabilmesi için genellikle failin olaya etki edecek bir fiili gerekmektedir. Örnek olarak, failin sahte bir evrak göstermesi, mağduru uydurma bir hikâyeyle kandırması gösterilebilir. Bunun yanında, kanununun lafzı da icrai hareketin gerektiği yönünde bir izlenim vermektedir. Madde metnindeki “hileli hareket” unsuru buna sebep olmaktadır. Bununla birlikte, hilenin ihmali hareketle gerçekleştirilmesi de mümkündür. Genel görüş, ihmali hareketle de hilenin oluşacağı yönündedir. “Hile, icrai bir davranışla gerçekleştirilebileceği gibi; karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir konuda yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmali davranışla da, gerçekleştirilebilir. Ancak, bu durumda kişinin, hataya düşen karşı tarafı bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düşen kişi ile hukukî ilişkide bulunulan durumlarda, böyle bir yükümlülük vardır. Ayrıca, muhatabın belli bir husustaki hatası karşısında kişinin ihmali davranışının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taşıması gerekir” şeklindeki madde gerekçesi de tereddüde yer bırakmayacak kadar açıktır. Ancak ihmali hareketle hile bakımından ayrıca şartlar ve cezalandırmaya yönelik doktrinde görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

Profesyonel hukuki destek alın, mağdur olmayın, kazandığınızı sanıp kaybetmeyin, haklıyken haksız olmayın. 0212 890 50 24

Uzman, tecrübeli ceza avukatlarımızla Nişantaşı Şişli de ve İstanbul da hizmetinizdeyiz.

KAYNAK : Av. Burak Temizer- Burak Temizer Hukuk Bürosu- Nişantaşı-Şişli-İstanbul

KAMUDA/DEVLETTE/YARGIDA İŞ ÇÖZME VAADİYLE NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK

Kamu Görevlileriyle İlişkisinin Olduğundan, Onlar Nezdinde Hatırı Sayıldığından Bahisle ve Belli Bir İşin Gördürüleceği Vaadiyle Aldatarak, Başkasından Menfaat Temin Etmek Suretiyle Dolandırıcılık Suçunun İşlenmesi

TCK m.158/2’de düzenlenen bu nitelikli halin oluşabilmesi için iki koşulun birlikte varlığı aranmaktadır. Bunlardan ilki, failin kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan ya da onlar nezdinde hatrının sayıldığından söz etmesi, diğer koşul ise; belirli bir işi gördüreceğini vadederek mağdurun ya da bir başka kişinin zararına olarak menfaat temin etmesidir. Örneğin;

Yargıtay 15.CD, 09.10.2019, E:2017/6326, K:2019/9647,

“Sanığın, katılana eski TOKİ Başkanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı …’ın yeğeni olduğunu, AK Partide çeşitli sosyal etkinliklerde, seçim çalışmalarında görev aldığını, Eskişehir, İstanbul, Ankara, Trabzon gibi illerde yerel ve milletvekili çalışmalarını organize ettiğini, siyasette ve kamuda çok çevresi olduğunu, bir çok işlerde danışmanlık yaptığını söylediği, katılanın da işyerini kapattığından ve Kütahya ili … ilçesinde Termal Turizm ruhsatlı bir arazide inşaat yapabilmek için kredi almayı düşündüğünden bu hususu sanığa söylediği, sanığın bu konuda Avrupa Birliği destekli krediler olduğunu ve bu kredilerden faydalanabileceğini, kendisinin de komisyon karşılığı kredinin çıkması konusunda halledeceğini söylediği, katılanın sanığa, sanığın çeşitli masraflar adı altında istediği, gerek bankamatik kartına para yatırmak suretiyle, gerekse sanığın bildirdiği hesap numaralarına para havalesi yapmak suretiyle toplam 25000 TL para verdiği, bu suretle sanığın üzerine atılı kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğu ve onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle belli bir işin görüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda; sanığın savunması, katılan ve tanık beyanları, mesaj tutanakları, makbuzlar ile dosya kapsamından sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik mahkeme kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş,”

Dolandırıcılık suçunun daha ağır cezayı gerektiren bu nitelikli hali bağlı hareketli suç olarak ifade edilmektedir. Yargıtay dolandırıcılık suçunun bu nitelikli haline ilişkin birtakım kriterler belirlemiştir. Bu kriterler Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 13.03.2018 tarihli 2017/36446 E, 2018/1719 K. sayılı ilamında özetle şu şekilde belirtilmiştir.; “TCK’nın 158. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle, failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatrı sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK’nın 6. maddesinde tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı ….Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’ nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.”

Bu açıklamalar doğrultusunda bu nitelikli halin uygulanmasında failin soyut olarak kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğunu ya da onlar nezdinde hatırlı olduğunu söylemesinin yeterli olmadığını, belirli ya da belirlenebilir bir kamu görevlisinin varlığının gerektiğini ve yine suç konusunun resmi niteliği haiz bir iş olması gerektiğini ifade etmek gerekir. Örneğin;

Yargıtay 23.CD, 15.04.2015, E:2015/1622, K:2015/650

“Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hâkimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp mağdurun tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde, eylemi basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır… Sosyal Güvenlik ve İnsan Kaynakları adlı işyerinin sahibi olan sanığın, işyerine gelen ve emekli olmak istediğini söyleyen katılana,… SSK Bölge Müdürü’nün arkadaşı olduğunu, kendisini emekli edeceğini, …’da görevli müdürleri yemeğe götürüp işi davasız halledeceğini söyleyip masraflar için ilk aşamada 1.500 TL parasını aldığı, daha sonra ise işinin bitmek üzere olduğu söyleyip 5.000 TL daha alarak hileli hareketlerle menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda, sanık, tanık ve katılan beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, eylemin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir”

Bu nitelikli halde mağdurun da özde iyi niyetli olmadığını belirtmek gerekir. Ancak mağdurun iyi niyetli olmaması, işini kısa sürede resmi engellerle karşılaşmadan, duruma göre haklı ya da haksız bir şekilde gördürmeye çalışmış olması failin hileli davranışları neticesinde aldanmadığı ya da özgür iradesinin sakatlanmadığı anlamına gelmemektedir. TCK m.255’te düzenlenen nüfuz ticareti suçu ile aralarında benzerlikleri olan TCK m.158/2’de düzenlenen bu nitelikli halin farklılıklarını da belirtmek gerekmektedir. Nüfuz ticareti suçunda tarafların haksız bir işin gördürülmesi konusunda karşılıklı anlaşmaları söz konusu iken, TCK m.158/2’de belli bir işin gördürüleceği vaadiyle mağdurun aldatılması söz konusudur. Nüfuz ticareti suçunda gördürülecek işin haksız olması şarttır. TCK m.158/2’de ise gördürülecek işin haksız olma şartı aranmamaktadır. Nüfuz ticareti suçunda menfaat kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle temin edilirken, TCK m.158/2’de kamu görevlisi üzerinde hatırı sayıldığı iddiasıyla temin edilmektedir. Nüfuz ticareti suçunda yasal bir zeminde olmadıklarının bilincinde olan tarafların her ikisi de fail konumunda olup cezalandırılmakta iken, TCK m.158/2’de menfaati temin eden kişi mağdur konumundadır. Tezcan / Erdem / Önok, s.842.

Spesifik bir dolandırıcılık hali olan böyle bir olayla karşılaşan mağdurların mutlaka bir uzman ceza avukatından yardım alması, bir başka deyişle ceza hukukunda uzman bir hukuk bürosuyla çalışması gerekmektedir. Aksi takdirde suçun yanlış tasnif edilmesi, eksik iddianame hazırlanması ve hatta takipsizlik kararı ile karşılaşılması söz konusu olabilecek, sanık tarafından yargı baskısı ile zararın giderilmesi ihtimali ise ortadan kalkmış olacaktır.

KAYNAK : Av. Burak Temizer- Burak Temizer Hukuk Bürosu- Nişantaşı-Şişli-İstanbul